Hacı Bektaş-ı Veli 1209 yılında İran’ın Razavi Horasan Eyaleti'nde bulunan Nişabur şehrinde doğmuştur. hayatının büyük bir kısmını Sulucakarahöyük’te geçirmiştir. Eğitimi Lokman Perende'de başlamıştır ve Hoca Ahmed Yesevî öğretilerini takip etmiştir. Hacı Bektaş-ı Veli, Ahmet Yesevî’nin ya da onun halifesi Lokman Perende’nin müridi, Mevlâna ile Yunus Emre’nin çağdaşıdır. Anadolu’da dinsel, ekonomik, askeri ve toplumsal bir kuruluş olan ve kendisinin de bağlı olduğu Ahilik ile büyük hizmetler yapmıştır.[1]
Hacı Bektaşı Veli’nin Bazı Sözleri
Eline, diline, beline sahip ol. Doğruluk dost kapısıdır.
Göze nur gönülden gelir. En yüce servet ilimdir.
Allah ile gönül arasında perde yoktur. Kuvvetini mazluma değil, zalime kullan!
Her ne arar isen, kendinde ara. İyiyi ve kötüyü seçen akıldır.
Gayret et, davet et, hayret et, affet, sakın ihmal etme.[2]
Hacı Bektaşı Veli’nin Nasihatleri:
Nefis şeytanın vekilidir. Komutanları ise, kibir, haset, cimrilik, açgözlülük, öfke, kahkaha ve maskaralıktır. [3]
Yüce Allah Âdemi altmış türlü topraktan yarattı. Şayet bir topraktan yaratsa idi İnsanların hepsi aynı surette olurdu. Birbirini tanımazlardı. İnsanı üç karanlıktan yarattı. Yine üç nesne ile aydın kıldı. İlk önce, akıl nuruyla, ikinci olarak ilim nuruyla, üçüncü olarak marifet nuruyla aydın kıldı. Benim üç güzel dostum var; biri evde kalır, biri yolda kalır, biri de benimle gelir. Evde kalan ailemdir, yolda kalan dostlarımdır, benimle gelen iyiliklerimdir.[4]
Hacı Bektaşı Veli’nin Kerametleri
Yunus Emre kıtlığın olduğu yıl Hacı Bektaş velinin himmeti ve hikmetini verdiğini duymuş, ona gitmeye karar vermiştir. Öküzünün sırtına bir yük alıç yükleyerek yola çıkar. Hacı Bektaş velinin huzuruna çıktığında, durumunu ve perişanlıklarını anlatıp, yokluktan kurtulabilmek için lutufunu diler. Hacı Bektaş velinin, alıç yükünü kabul edip, içeri aldırır. Yunus'un gelişinin üzerinden iki-üç gün geçer. Gitmek için müsade istediği Hünkar'a iletilince, "Varın söyleyin Yunus'a! Buğday mı verelim, yoksa alıcı sayalım, her birine iki nefes mi verelim?" diye sorulmasını ister. Yunus, "Bana buğday lazım, ailem aç, ben nefesi ne yapayım." deyince, Hacı Bektaş Veli, Yunus'un öküzünün yükünü buğdayla doldurtur. Yunus buğdayı alıp yoluna devam eder. Köyüne yaklaştığında, buğdayın yendikçe tükeneceğini, sunulan nasibi reddetmekle hata ettiğini düşünüp, pişman olur. Önerilen himmeti tekrar kerem kılar, umudu ile geri döner. "Buğdayı istemiyorum, bana önceki dediği himmetten nasip eylesin." der ise de, "Biz nasibin en büyüğünü Taptuk Emre'ye sunduk. Varıp nasibini ondan alsın." cevabını alır. Yunus, aldığı cevaba uyarak Taptuk Emre'ye yollanır. Yunus, dağa gidip, odunun doğru olanlarını toplayarak ve yaş ağaç kesmeden, Tapduk Emre'nin tekkesine odun çekmeye başlar. Vakti gelince, Hacı Bektaş Veli'nin "Himmet hazinesinin ağzını açtık, nasibini verdik, söyle" demesi ile aşka gelen Yunus Emre, Yunus Emre olur.[5]
[1]:https://onedio.com/haber/haci-bektas-i-veli-kimdir-kisaca-haci-bektas-i-veli-nin-hayati-ve-olumu-995980?gclid
[2]: https://www.posta.com.tr/kultur-sanat/haci-bektasi-veli-sozleri-en-guzel-ask-hosgoru-felsefe-sozleri-resimli-anlamli-ve-kisa-2351446
[3]: A.g.e.
[4]: a.g.e.
[5] https://www.hacibektas.com/index.php?id=vialyetname