Başlık 2: Biraz da Nüreddin Zengi Mahmut
11 Şubat 1118 yılında Halep’te doğar. Gençlik döneminde babası İmâdüddin Zengî’nin yanında zaman zaman savaşlara katılır. Babasının Ca‘ber Kalesi’ni kuşattığı sırada kölesi tarafından öldürülür.
II. Kılıcarslan, Nûreddin’e bir mektup gönderip babasının belirlediği sınırlara tecavüz ettiğini ve ele geçirdiği toprakları geri vermesini istediyse de sonuç alamaz 1157 Kudüs kralı ile Antakya prinkepsi iş birliği yaparak Nûreddin’in topraklarına saldırınca Nûreddin işgal ettiği toprakları Kılıcarslan’a iade eder ve Halep’e çekilir.
Nûreddin (1169) Ca‘ber Kalesi’ni ele geçirerek en önemli hedeflerinden birini gerçekleştirmiş olur. Bu sırada Mısır’ı işgal için harekete geçer, Mısır’a 7000 kişilik süvari birliği gönderir Haçlı ordusu Mısır’dan eli boş olarak geri dönmek zorunda kalır. Kahire’ye giren Şîrkûh Mısır’da idareyi ele geçirir. Halife Âdıd-Lidînillâh, Şâver’i idam ettirip yerine Şîrkûh’u veziri tayin ettirir, Şîrkûh iki ay beş gün sonra ölünce de yerine yeğeni Selâhaddîn-i Eyyûbî geçer (1169).
Nûreddin Mahmud ile Selâhaddîn-i Eyyûbî güçlerini birleştirip Haçlılara karşı savaşmaya karar verirler. Nûreddin, Mısır’a gitmek üzere hazırlık yaptığı sırada Dımaşk Kalesi’nde vefat eder (15 Mayıs 1174). Önce iç kaledeki bir odaya gömülür, daha sonra Havvâsin denilen çarşının girişinde Hanefîler için yaptırdığı en-Nûriyyetü’l-kübrâ adını taşıyan medresesinin girişindeki türbesine nakledilir. Yerine on bir yaşındaki oğlu el-Melikü’s-Sâlih İsmâil geçer. Nûreddin adaleti ve dindarlığından dolayı “el-Melikü’l-âdil” lakabıyla anıldığı gibi Haçlılar’la yapılan savaşlarda şehit olmayı çok arzu ettiğinden “Şehit” lakabıyla da anılır, kendisinde mezhep taassubu bulunmadığı, hadisle de meşgul olduğu, geceleri zikir yaptığı, zikre kalkmak isteyenleri uyandırmak amacıyla Dımaşk Kalesi’nde belli saatlerde davul çaldırdığı bilinmektedir
Nûreddin Mahmud bir İslâm mücahidi, dindar ve adaletli bir önder olmanın yanında üstün nitelikli bir devlet adamıdır. Siyaset açısından büyük başarılar elde ederken bir yandan da devleti ayakta tutan kurumları tesis eder. Depremler dolayısıyla büyük yıkımlara sahne olan Dımaşk, Humus, Hama, Halep, Şeyzer ve Ba‘lebek gibi şehirlerin kale ve burçlarını yeniden yaptırır ve tamir ettirir. Yine yangın ve depremler yüzünden yıkılan Halep Ulucamii’ni yeniden inşa ettirir, Urfa Ulucamii’ni hükümdarlığının ilk yıllarında yaptırır. Hama’da Âsi ırmağının kıyısındaki cami de onun eserlerindendir. Dımaşk’ta kendi adını taşıyan cami halen ayaktadır. Nûreddin’in en büyük ve en güzel eseri (1172-73) yılında tamamlanan Musul Ulucamii’dir . İbn Şeddâd sultanın Dımaşk’ta yaptırdığı diğer camilerin de adlarını vermektedir. Nûreddin Mahmud aynı zamanda Nizâmülmülk’ten sonra çok sayıda medreseyi hizmete açan devlet adamıdır. Dımaşk, Humus, Hama, Ba‘lebek, Halep ve Urfa medreselerinin zengin vakıfları vardı. Dımaşk’taki en-Nûriyyetü’l-kübrâ ve en-Nûriyyetü’l-Hanefiyyetü’s-suğrâ onun yaptırdığı medreselerin en güzel örnekleridir. Yetimleri devletin koruması altına alıp onlar için okullar yaptırmış, dul kadınları ve düşkün kimseleri korumuş, toplumun hemen her kesimine hayat güvencesi sağlamıştır.
Haftanın belli günlerinde baş kadısı ve diğer kadılarla birlikte Dımaşk’ta yaptırdığı dârüladlde oturup davalara bakan sultan, ülkesinin hiçbir yerinde İslâm’a aykırı davranışlara izin vermemiştir, uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalarla halkın refah düzeyini yükseltmiştir. Tarihçiler onun gayri şer‘î vergileri kaldırdığını ve adaletli bir vergi politikası takip ettiğini söyler. Dımaşk’ta ve diğer şehirlerde gerçekleştirdiği imar faaliyetleriyle ekonomik hayata canlılık kazandırmıştır. Nûreddin Mahmud müderrislere ve fukahaya, hac yolcularına, fakir ve kimsesizlere, Ali evlâdına, gazi ve mücahidlere, müslüman esirlere, zâviye ve ribâtlara, hastahane, cami ve mescidlere yardım ederek toplumun sevgisini kazanmıştır. Onun döneminde başta Dımaşk olmak üzere Halep, Humus ve Hama gibi şehirler sosyal ve ekonomik açıdan büyük bir gelişme göstermiştir.
Nûreddin Mahmud Zengî’nin Haçlı devletlerini bütünüyle ortadan kaldıramamışsa da Kudüs’ün kurtarılmasına zemin hazırlamıştır. Kudüs’ün fethedileceğine inandığından Mescid-i Aksâ’ya konulmak üzere Halep’te sanat değeri çok yüksek bir ağaç minber yaptırmıştır. Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin Kudüs’ü fethettiğinde Mescid-i Aksâ’ya koydurduğu bu minber 1969’da bir Yahudi tarafından çıkarılan yangında yanmıştır.[1]
Nüreddin Zengi’nin Güzel Sözü
“Dünya hali gölge gibidir. Kovalarsan kaçar, kaçarsan kovalar!”
A. Bahattin YETİŞ