Başlık 2: Biraz da Sabredenler ve Şükredenler
Hifa hatun (ra) Medine-i Münevvere’de güzelliği, zenginliği ve ahlakıyla tanınan, samimi bir Müslüman. Peygamber Efendimize (asm) çok bağlı, her söylediğini yapan takva sahibi bayandı. Bir gün Peygamberimizin (asm) huzuruna gelerek, “Ey Allah’ın Resulü! Beni Cennete götürecek bir iş, amel öğret.” dedi.
Bu arzu ve isteği üzerine Resulullah (asm) “Önce bir erkekle evlenmen gerekir. Bununla dinin yarısını emniyete alırsın.” diye buyurdu. Bu emir üzerine; “Ey Allah’ın Resulü! Dengim kim olabilir? Bana Habeşistan Hükümdarı melik Necâşi evlenme teklifinde bulundu. Fakat ben onun bu teklifini geri çevirdim. Bu gün ahirette kurtuluşun evlenmekte olduğunu buyuruyorsunuz. Ya Resulullah! Siz kimi beğenip uygun görürseniz, ben ona razıyım” diyerek tevazu, tevekkül ve teslimiyetini gösteir. Resulullah (asm) Hifâ Hatun için kimseye ümit vermemek ve kimsenin de ümidini kırmamak için “Yarın sabah mescide ilk gelenle evlen.” Diye buyurur.
Bu haberi Süheyb (ra) duyar ama dikkate almaz. Zira fakir, kimsesiz, uzun boylu, esmer, zayıf, çelimsiz bir insan olan Süheyb, o sabah mescide erken gelen kişiydi. Hifâ Hatun ise, zengin, güzel ve rağbet edilen biriydi. Peygamberimiz (asm) namazdan sonra Hifâ Hatunu çağırır, durumu bildirir. O da buna itiraz etmeden razı olur.
Resulullah, (asm) hutbe okur, nikâhlarını kıyar. “Süheyb, kalk bu hanımın için bir şeyler al!” buyurur. Lakin Süheyb, dünyalığı olmadığını söyleyince Hifâ Hatun, kendi servetinden on bin dirhem gümüşlük bir kese getirir. Süheyb’e verirler. O da gerekli şeyleri alır.
Resulullah (asm) “Ey Süheyb! Hanımının elini tut, onu evine götür!” buyurur. Bu sefer Süheyb (r.a) dedi ki, “Ya Resulullah (asm) Benim evim mescittir! Hangi eve götüreyim?” Süheyb’ in bu cevabını işiten Hifâ Hatun, “Filan yerdeki hazır konağı sana bağışladım. Kalk beni oraya götür.” der. Onun bu güzel tavrı ve hareketi Resulullah’ın (asm) çok hoşuna gider ve ona dua eder.
Karı ve koca kalkar ve birlikte konağa giderler. Akşam olunca yemeklerini yerler. Rablerine hamt ve şükrettiler. Nihayet yatma vakti gelince Süheyb, “Ya Hifâ! Bil ki, sen benim için bulunmaz bir nimetsin, ben sana sıkıntı veren olarak, Ben bu nimete şükür, sen bu sıkıntıya sabır için gel bu geceyi ibadetle, taatle ve zikirle geçirelim. Sen sabrediciler, ben de şükrediciler sevabına kavuşalım. Çünkü Resulullah (asm) “Cennette yüksek çardak vardır. Bunda yalnız şükredenler ve sabredenler bulunur, buyurdu.” dedi.
O gece ikisi de taat, ibadet, dua ve zikirle ile geçirdiler. Sabah namazını eda için Süheyb, mescide gider. Cebrail (as) onların gerekli hallerini Resulullah’a (asm) bildirir. Cennet ve Cemâl-i ilâhî ile onlara müjde verir. Resulullah (asm):“Ey Süheyb! Geceki hâlini, sen mi anlatırsın? Ben mi söyleyeyim?” buyurur. Süheyb, başını önüne eğerek sessizce “Allah’ın Resulü (asm) en iyisini bilir” dedi. Resulullah (asm) durumlarını, yaptıklarını bildirdi.
Ve sonra:“Siz Cennetliksiniz ve Allah u Teâlâ’yı göreceksiniz!” müjdesini verdi. Süheyb sevincinden ve Cenâb-ı Hakk’ın didar-ı müjdesine kavuşmak şevkinden başını secdeye kor: “Ya Rabbi! Eğer beni mağfiret etmişsen, günahlara bulaşmadan ruhumu al!” der.
Allah u Teâlâ, onun ruhunu secdede iken alır. Orada bulunan tüm sahabeler bu duruma ağlarlar, Resulullah (asm): “Daha şaşılacak şey, Hifâ’da bu anda ruhunu Hakk’a teslim etmiş olmasıdır.” Diye buyurur. Hakikaten o esnada Hifâ Hatun’un da Hakk’a yürüdüğünden kimsenin şüphesi olmadı. Muhbir-i sadık Efendimizin her haber verdiği doğruydu. Nitekim bu da öyle oldu. Sahabe-i Kiram efendilerimiz her ikisinin de cenaze işlemlerini yaptıktan sonra ikisini de Cennet’ül Bakî mezarlığına yan yana defnettiler. Başları ucuna iki tahta koydular. Tahtalardan birine: “Bu Allah’ın (cc) nimetine şükür edenin kabridir.” diye yazdılar. Ötekine de: “Bu Allah’ın mihnetine sabredenin kabridir.” ibaresini yazdılar. [
A. Bahattin YETİŞ
[1] https://www.yeniasya.com.tr/muzaffer-karahisar/hifa-hatun-ra_450651
Rabbim hepimizi sabreden ve şükredenlerden eylesin.. Amin..