980-81 yılında Buhara yakınındaki Efşene köyünde doğdu. İbn-i Sina olağan üstü bir zekâya sahip olduğu için küçük yaşta dikkatleri üzerinde topladı. Önce Kur’an’ı ezberledi; dil, edebiyat, akaid ve fıkıh öğrenimi gördü. Daha on altı yaşında iken birçok tabibin onu bir tıp otoritesi sayarak bilgisinden faydalandığı İbn-i Sînâ, tıpta teoriden pratiğe geçerek bilgilerini daha da geliştirdi.
İbn-i Sînâ, Sâmânî Hükümdarı Nûh b. Mansûr’un ağır bir hastalığa yakalanması üzerine saraya davet edildi. Saray doktorları ile yaptığı ortak çalışmalar sonucunda sultanın tedavisi konusunda nisbî bir başarı sağladı. Bu şekilde daha on sekiz yaşında iken saray hekimliğine getirilir.
İbn-i Sina’nın salgın hastalıklar konusunda da dikkat çekici tespitleri vardır. Bilhassa el-Ḳānûn fi’ṭ-ṭıbb’ın dördüncü kitabında yer alan bu tespitler içinde, malaryanın sazlık ve bataklık yerlerde görüldüğü gözleminden hareketle hastalıkla sivrisinekler arasındaki ilişkiye zimnen işaret etmesi, veba salgınıyla fareler arasındaki münasebeti belirtmesi ve sudaki kokuşmaya yol açan “cinnü’l-mâ” adını verdiği varlıklardan söz ederek mikroskobun keşfinden çok önce mikroptan bahsetmesi sayılabilir. Zehirleri mineral, nebatî ve hayvanî zehirler şeklinde tasnif eden İbn Sînâ böcek ısırması, yılan sokması ve kuduz köpek ısırmasıyla ilgili olarak ayrıntılı bilgi vermektedir.
İsfahan’da kaldığı süre içerisinde nispeten sakin bir hayat süren İbn-i Sînâ, Gazneli Hükümdarı Sultan Mesudun İsfahan’ı almasından sonra evinin ve kütüphanesinin yağmalanması üzerine büyük bir sarsıntı geçirdi. Bu dönemde sağlığı da bozuldu o dönemde yaygın olan kulunç hastalığına yakalandı. Kendini tedavi etmeye çalışan İbn-i Sînâ, bir ara tekrar sağlığına kavuşur gibi olduysa da tam iyileşemedi. Alâüddevle Hemedan’a sefere çıktığında onunla beraber bulunduğu sırada yolda tekrar hastalandı 1037 yılında Hemedan’da vefat etti. Kabri Hemedan’dadır.
Dinin gerekliliğini siyasî ve hukukî açıdan ele alan filozof, insanın tek başına yaşaması durumunda bütün ihtiyaçlarını karşılamasının imkânsız olduğunu, bu sebeple topluluk içinde yaşamak mecburiyetinde bulunduğunu hatırlatarak birlikte yaşayan insanların temel ihtiyaçlarını karşılamaları, kamu düzenini ve iç barışı sağlamaları gerektiğini, bunun da ancak iş bölümüyle başarılabileceğini belirtir. Devletler ve toplumlar da bu gerçekten doğmuştur. Toplumsal ilişkilerin ve iş bölümünün sağlıklı yürüyebilmesi için herkesin samimiyetle benimseyip uyacağı başlıca yasaların ve kuralların ortaya konulmuş bulunması gerekir.[1]
İbni Sina Sözleri;
-Hayatın genişliği, uzunluğundan daha önemlidir.
-Ben öküzden korkarım çünkü onun silahı var ama aklı yok.
-İnsanın ruhu kandil, bilim onun aydınlığı ve Tanrısal bilgelik de kandilin yağı gibidir. ...
-Avam gördüğüne duyduğuna, havas her şeye inanır. ...
-Dünya bir eğlence ve oyun yeri değildi[2]
A. Bahattin YETİŞ